top of page

İnsanlığın evrimini güç arzusu, ilerleme hırsı ve açgözlülük ile açıklamak mümkün, bu öyle bir evrim ki yoluna çıkan her şeyi – insan topluluklarını, doğal kaynakları, yaşam alanımızı, hatta kendimizi bile– tahrip ediyor. Bu Antroposen çağda insanın etkisi gezegenimizdeki tüm canlıların birlikte yaşaması için gerekli sistemleri olumsuz yönde etkiliyor, dahası onları yok ediyor.

 

Bugün yaşadığımız küresel ısınma, türlerin yok olması, yaşam alanlarının tahribi, karbondioksit salınımı, doğal afetler, kaynakların yerinden edilmesi ve hastalıkların yayılması gibi olumsuz faktörler, bu davranışların bedeli.

 

Şurası açık ki, sırada insanlığın yok olması var.

 

Öte yandan bu gezegende geçirdiği kısa süre içinde insanlığın tarihi gelişimi elbette göz ardı edilemez ve aşağıda örneklendirilen gelişmeler nedeniyle hak ettiği saygıdan mahrum bırakılamaz.

Yerelden küresele uzanan sistemler ve kültürler 
Demokrasi/sosyal adalet

 

Kapitalizm / sosyalizm ve din gibi yaşamımızı düzenleme yolları
 

Dilden sanata ve propagandaya varan yaratıcılık 
 

Uzay yolculuğundan internete, evrim teorisi, kuantum fiziği, tıp ve yapay zeka gibi sıralanabilecek bilimsel ve teknolojik gelişmeler 

2020 pandemi döneminden bir not

İnovasyon insanların çok önemli bir yeteneği olsa da, üzerinde durmamız gereken en önemli şey onu nasıl kullanmayı seçtiğimiz. Başarı ve başarısızlıklarımız nesillerin birbirine aktardığı temellerden kaynaklansa da, bu değerler henüz netleşmedi.

İnsan olarak sorumluluğumuz ise, öncelikle verdiğimiz zararı kabul etmekle başlıyor. Günümüzde sistemlerimiz ve kültürümüz ne yazık ki böyle bir farkındalığı yansıtmaktan epey uzak. Ancak değişeceksek, bunu daha bütünsel bir şekilde yapmalı, insan olma potansiyelimizi geliştirirken, teknolojiyi doğayla uyumlu hâle getirmeliyiz.

Kolektif zekâmızın kapasitesini ve tehlikesini aynı anda kabul ve takdir etmek oldukça insani bir şey. Yuval Noah Hariri’nin de dediği gibi:

"Öte yandan kurgu, sadece bir şeyleri hayal edebilmemizi değil, bunu kolektif olarak yapmamızı sağladı. Bu sayede İncil’deki yaradılış hikâyesi, Avusturalya yerlilerinin Dreamtime mitleri ve modern devletlerin milliyetçi mitleri gibi ortak mitler yaratabiliyoruz. Bu mitler Sapiens’e büyük gruplar hâlinde esnek bir iş birliği yapabilme becerisi vermiştir. Karıncalar ve arılar da çok büyük gruplar hâlinde çalışabilirler, ancak bunu yalnızca çok katı bir biçimde ve sadece akrabalarıyla yaparlar. Kurtlar ve şempanzeler, karıncalardan çok daha esnek biçimde iş birliği yaparlar, ama onlar da sadece yakından tanıdıkları az sayıdaki üyeyle yapabilirler bunu. Sapiens ise sonsuz sayıda yabancıyla çok esnek bir şekilde iş birliği yapabilir. İşte bu yüzden Sapiens dünyayı yönetirken, karıncalar bizim artıklarımızla beslenir ve şempanzeler de araştırma laboratuvarlarında ve hayvanat bahçelerinde kafes altındadır.[1]

Yeteneklerimizi geliştirerek ortak hedefler için çalışan Uluslararası Uzay Programı veya Milenyum Tohum Bankası gibi işbirlikçi ekosistemler sayesinde, hayallerimizin bile ötesinde mucizeler gerçekleştirebiliriz, çünkü bu gibi organizasyonlar, ilerlemeyi kurumsallaştırmanın yanı sıra barışı ve diğerini anlamayı da teşvik ediyor.
 
Çeşitliliğe saygı duyabilmek için
empati yeteneklerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Var olabilmek içinse önce gezegenimiz ve doğayla uyum içinde yaşamayı öğrenmek zorundayız.

[1] Yuval Noah Hariri, Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens, Çev. Ertuğrul Genç, Kolektif Kitap, 2015, s. 37-38.

bottom of page